5 Ocak 2024 Cuma

Kürt Halkını Savunan Demirtaş Değil; Benim, Biziz!

Siyaset yaparken Türk Solu zihin dünyasına sahip olan Demirtaş, siyaseti bıraktıktan sonra dilini de onlara benzetmiş. Bütün savunmalarını okudum. Kürt halkına dair hiçbir fikri tezahürü yok. Sadece birkaç yerde, o da Öcalan'ı işaret ederek, içinden çıktığı mahalleye biraz da olsa göz kırpıyor. Mavi boncuk dağıtıyor.

Bir insan, bir müslüman ve bir Kürt olarak bu hayatta en çok zoruma giden şey herkes gibi aklım ile dalga geçilmesidir. Birinin gözümün içine bakarak beni aldatabileceğini sanmasıdır.

Demirtaş'ta bunu yapıyor. Yeniyi eskiyi içiçe katıyor. Ki Biz Kürtler, bir deyim olarak buna tevlîhev diyoruz.

Özellikle Kürt Açılımı, Barış ve Çözüm Süreçleri sırasındaki onca yaşanmaşlığı -siyak ve sibakı- hiçe sayıp; sebep sonuç ilişkisinden azade bir şekilde yorumlamada bulunuyor. Hafızamız olmadığını sanıyor.

Ve ilginç bir şekilde savunmalarında sürekli Türk aydınlarına çağrıda bulunuyor.

Bunun da herhalde bir sebebi veya sebepleri vardır. Benim soru-yorumum ise şu yönde: İlk aklıma gelen, dedelerinin katillerini oy istediği ve savunma boyunca Kürt sorunun müsebbibi olan, kendisinin yine kapalı şekilde ifade ettiği gibi abisinin ve binlerce Kürt gencinin dağa çıkaran zihniyetin sahibi olan CHP'de kendine alan açma mı acaba?!

Bağlamından kopuk ve tamamen kelime retoriğinden öteye bir türlü geçmeyen; Bağlar'ın sokaklarında top oynayan çocukların ağızlarında sakız olan bilgilerden farklı bir şey maalesef kendisinde göremiyorum.

Sn. Cumhurbaşkanı'mız Recep Tayyip Erdoğan'ı, sanki hiçbir şey yapmamış gibi lanse etmesi ile tabiri caizse tam bir tüy dikme sendromu taşıyor. Özellikle Kürt meselesinde Demirtaş'ın bir çift laf edemediği Kemalist Statükoya karşı, kefenini cebine koyan, gerekirse baldıran zehiri içerim diyen sanki Sn. Recep Tayyip Erdoğan değilmiş gibi ifadeler kullanarak Kürt halkının vefasına karşı yapılacak en büyük darbeyi indiriyor.

Sürekli "Siyasal İslamcı" kavramını kullanarak aslında dini olumsuzlaması da cabası.

Öyle bir laf kalabalığı yapıyor ki aman Allah'ım... Savunmada adını zikrettiği Sırrı Süreyya Önder, "gelip kaçak çaylarını içer ve giderler" dememiş, sanki Yasin Börü başta olmak üzere birçok insanın ölmesine neden olan 6-8 Ekim olayları sonrası kameralar önünde terlemesi hiç yaşanmamış, bugünlerde adı çokça anılan Kasım Süleymani'nin acem oyunlarına yenilmemiş, Çukur siyasetine destek söylemleri olmamış, 50 ton bombayla Dürümlü Köyü katliamı gerçekleştikten sonra sessiz kalmamış, Fis Ovasında Kürt iş adamları mahkeme edildiğinde sağıra yatmamış, Kürtler evlerine girebilmek için mahalle girişlerindeki YDG-H'lilere kimlik göstermek zorunda kaldığında Ankara'da caka satmamış, Altan Tanlar'ın, Ayhan Bilgenler'in dahi, o süreçteki tutumlara ağır eleştiri getirdiği gibi 7 Haziran seçimlerindeki basiretsiz politik söylemlerine yenilerini eklemekten başka bir şey ihtiva etmiyor.

Kısacası Demirtaş'ın daha önceleri de ifade ettiğim gibi siyasetten anladığını sanmıyorum. Kitaplarını okumuş biri olarak, iyi bir öykücü-edebiyatçı olabilir. Ama maalesef siyasetçi olamaz. Şuan olan şey, Kürt halkının ulusalcı mantalite propagandasına maruz kalarak arayış içine girdiği bir lider bulma umuduna sarılarak sadece kahramanlık oynuyor.

Nitekim bu halka çok uzak. Ama Türk soluna çok yakın yaşıyor. Kürt halkının değerlerine karşı zerre miskal bir kaygı taşımıyor. Rahmetli babasının cenazesinde bile, muhafazakar Kürt halkının ve özellikle annesinin inancına tamamen ters olan "yıldızlar yoldaşın olsun" diye paylaşım yapan Dem Partililere bu yüzden itiraz etmiyor.

"Gerekirse ben kefenimi giyerim. Gerekirse ben baldıran zehiri içerim. Gerekirse bütün gururmu bu halkın menfaati için ayaklarımın altına alırım" cesaretinde bulunmuyor, bulunamıyor.

Mesela, Leyla Zana'nın, yıllar önce "bu meseleyi çözerse Recep Tayyip Erdoğan çözer" çağrısını bir türlü yapmıyor, yapamıyor. Kibri mi yoksa Leyla Zana'nın unutulması gibi unutulacağını sanması mı ya da Türk Solu'nunun radarından çıkacağı korkusu mu bilemem ama sürekli bir şeyler buna engel oluyor.

Not: Umarım bundan sonraki savunmalarında çekeceği cezadan ayrı olarak en azından bir özeleştiri, bir tevbe, bir istiğfarda bulunur. Şehit Yasin Börü'nün annesini savunmasında alakasız bir şekilde dile getirerek acısına acı katmak yerine, bunca insanın ölümüne sebep olmasının sorumluluğunu taşır.

Ahmet Maruf Demir 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder