26 Mayıs 2020 Salı

Ramazan Pişkin Ve Karmaşık Zamanlar

Ailece İstanbul'a gitmiştik. O zamanlar on iki veya on üç yaşlarındaydım. İstanbul'a gitmişken tarihi ve dini mekânları ziyaret etmemek olmazdı.

Gezdiğimiz yerlerden biri de Sultanahmet Camiisiydi. Daha dün gibi hatırlıyorum. Babam ile beraber caminin içini dolaşıyor; muhteşem mimarisi ve manevi havasının karşısında hayranlığımızı gizleyemiyorduk.

Tam o anda bir turist yanımıza yaklaştı ve bize bir şeyler sorudu. Babam Arapça ve Farsça biliyor. Lakin muhatabımız olan turist belli ki Avrupa'nın herhangi bir ülkesinden... Çünkü babamla ingilizce konuşmaya çalışıyordu. El ve mimiklerinden camiiyle alâkalı bir şeyler sorduğu belliydi.

Babam, Avrupalı turiste cevap verememenin ıstırabını yaşıyordu. Istırabı diyorum, çünkü gerçekten hiçbir şey anlatamıyordu! Alnında boncuk boncuk oluşan teri de bunun en büyük kanıtıydı. Neyse ki çok geçmeden camii görevlisi babamın yardımına yetişti. Daha sağlıklı bir şekilde turistle diyaloga geçti ve gereken bilgiyi kendisine verdi. Sonrasında babama dönerek uyarıda bulunmayı ihmal etmedi: "Vereceğiniz yanlış bir bilgi veya göstereceğiniz olumsuz bir intiba samimi olsanız bile kötü sonuçlar doğurabilir" dedi. 

Bu sözü üzerine camii görevlisini gayet haklı buluyorum. O vakitten beri tarihi ve dini mekânlarda birden çok yabancı dil bilen, o yerler ve o yerlerin ruhu hakkında bilgi sahibi olan görevliler yetiştirmek gerektiğini sürekli savunuyorum. Çünkü ne kadar samimi olsak da dini ve tarihi mekanlar hakkında fevri olarak yapacağımız bir hata ruhlar üzerinde kapanmayacak yaralar açabiliyor. 

Böyle bir girizgahtan sonra şimdi de Ramazan Pişkin hadisesine bakmaya çalışalım. Açıkçası bu konuda yorum yapmayı düşünmüyordum. Fakat bir Diyarbekirli olarak şahsıma sorulan sorular ve olayı merak edenlerin açtığı telefonlar beni bu değerlendirmeyi yapmaya zorladı. 

Kamuoyuna yansıdığı gibi; Ramazan Pişkin'i akıl hastanesine yatıran süreç Ulu Camiyi gezmeye gelen bir kadının giyimini eleştirmesi ve şahsı uyarması üzerinden gelişiyor. Kadının şikayetiyle hakkında "taciz" davası açılıyor. Haliyle kendisine ceza veriliyor. 

Ve iddia o dur ki... İftira dahi olsa "taciz" davasıyla cezaevine girenlerin içeride çok iyi karşılanmadığı bilindiğinden (Ör; 7. Koğuştaki Mucize Filmi) mahkeme heyeti olayı zihinsel bir tutuma yorumluyor. (Çünkü taciz denilince genelin aklına, mevcut yasalarında etkisiyle bunun sözlü bir uyarı olabileceğinden ziyade her nedense belden aşağı saldırı geliyor.) Kendilerince bu kararın sanığın geleceği hakkında daha iyi olacağına karar kılıyor ve sanığın babasını da şahit tutarak şahsı akıl hastanesine yolluyor.

İlk etapta Ramazan Pişkin'in mesnetsiz akıl hastanesine yatırıldığına yönelik eleştiriler, tabi bu açıklamalarla bu kez farklı bir kanala kayıyor. "Kadının tutumu... Böyle bir davanın açılması... Mahkeme heyetinin olayı değerlendirmesi... İstanbul Sözleşmesi...* Kadının Beyanı Esastır" gibi ibareler olayı bir başka yönde tartışmaya açık hâle getiriyor. Görülen o ki tartışılmaya da devam edilecek. 

Şimdilik bunlar burada bir dursun. Aslında ben biraz bu yazıyla Ramazan Pişkin özelinde bu şekilde bir tebliğ ve davet çalışmasının ne kadar sağlıklı olduğunu tartışmak istiyorum. Belki şu zaman diliminde; hele ki Ramazan Pişkin'e reva görülen muameleyi kabul etmeyen binlerce insanın - bazılarının kronik muhalif hastalığından mülhem- duyarlılığı ortadayken maddeleyeceklerimin ne kadarının kayda değer alınacağını; dahası nasıl bir linçle karşılaşacağımı az çok kestirebiliyorum. Fakat yine de umduğum yegâne şey var. O da ifade edeceklerimin, tebliğ ve davet çalışmalarında naçizane müslümanlara bir katkı olmasıdır. 

Şunu da belirteyim ki, maddeleyeceklerim, Ramazan Pişkin'in şuan maruz kaldığı olayla sınırlı değildir. Kendisinin İslam'ı anlatma yöntemini dost meclislerinde eleştirmiş ve böyle bir davet ve tebliğ çalışmasının sağlıklı olmadığını defaatle ifade etmişimdir.

Şöyle ki;

Madde-1) Kur'an'ın ilk emirlerinden olan "elbiseni temiz tut" ifadesinin bir davetçinin bilmesi gerekiyor. Elbisenin temiz, düzgün, ütülü olmasının fakirlikle alakasının olmadığı bilinen bir gerçektir. Ayrıca bu emir saç-sakal kesiminden, üslup, tavır ve davranışlara kadar bedeni olan bir çok şeyi kapsıyor. Ramazan Pişkin'de istediği taktirde bu emri yerine getirebilir; gücü yetmiyorsa eğer bu emri yerine getirebilmek için kendisini sevenlerden yardım isteyebilir. 

Madde-2) Ulu Cami'ye turistik bir gezi amacıyla gelen yerli ve yabancıların orada geçirecekleri zaman bellidir. Birinci maddede ifade edilen ilk intibayla birlikte aşağı yukarı yarım saati geçmeyen gezi/ziyaret esnalarında kime, ne kadar İslam anlatılabilir? üzerinde durulması gereken diğer bir konudur. Yıllara yayılan bir tebliğ ve davetin son demlerinde bile örneklerden sadece biri olan Bir'i Ma'une gibi bir olayın yaşandığını hatırlarsak on beş dakika ya da yarım saatlik bir İslami anlatımın sağlayacağı fayda ne kadar olabilir? diğer bir sorudur. 

Madde-3) Bir insanın dininde samimi olması dinini anlatması için acaba yeterli midir? Bugün bir çok örgüt kendisini İslam'a ve İslam'i argümanlara nispet ederek sözümona dininin savunuculuğunu yapmaktadır. Öyle ki bu samimiyet içerisinde bir vakit namazı kaçıranların kafalarının kesilmesi bile söz konusu olmaktadır. Elbette bu söylediğim Ramazan Pişkin için bir kıyas unsuru değildir. Ama dini bir konuda samimiyet sadece yeterliyse kafa kesenin samimiyetine hâlel getirmemek gerekmez mi?!

Madde-4) Gezi amaçlı tarihi ve dini mekânlara gelenlere karşı tutumumuz nasıl olmalıdır? Örneğin bir müslümanın Sümela Manastırını ya da bir katedrali ziyareti esnasında Hristiyan bir misyonerin tebliğ ve davetine muhatap kalmasını nasıl karşılarız? sorularıyla empati kurmak gerektiği açıktır.

Madde-5) Tebliğ ve davetin yeri ve zamanı önemlidir. Vahyin kendisi dahi şartların; yüce ahlâk sahibi bir şahsiyetin, bu şahsiyete destek olacak kişilerin, mekanın ve zamanın uygunluğu neticesinde inzal edildiği söz konusu edilmektedir. Bunları göz ardı etmemek gerekir.

Madde-6) İnsanların dini mekânlara uygunsuz kıyafetlerle gelmesinin kabul edilemeyeceği muhakkaktır. Bunun eleştirisi yada uyarısı elbette yapılmalıdır. Ama bu eleştiri ve uyarı görevi o mekânlarda bulunan yetkilinin haberdar edilerek yapılması daha isabetlidir. Mevcut görevliyi aracı kılarak yapılacak ikaz daha etkili ve daha sağlıklı olacaktır. Yoksa birilerinin kendi üzerine o an için farz-ı ayn olmayan konularda ahkâm kesmesi, hüküm vermesi, mekanın sahibi gibi davranması her ne adına olursa olsun daha büyük sorunların açılmasına gebedir.

Ramazan Pişkin hadisesinde bir diğer husus YouTuberlar meselesidir. Malum, son dönemlerde kendisiyle yapılan röportajlar oldu. Özellikle Diyarbakır'a gelen YouTuberlar daha fazla tıklanma arzusuyla kendisi hakkında farklı başlıklar kullandı. Mesela bu başlıklardan biri "deli mi yoksa veli mi" olduğu yönündeydi. Sosyal medyada bu minvalde kendisiyle yapılan röportajların izlenmesi milyonları buldu. Aslında şuan içine sokulduğu bu durum tıklanma arzularından da azade değildir. Milyonları bulan bir hayran kitlesinin vermiş olduğu özgüvenle zaten usulsüz olduğunu belirttiğim tebliğ ve davet metodunda fazlasıyla aşırıya kaçması ihtimal dahilindedir. 

Peki kendisi "deli mi yoksa veli midir?" 

A) Deliliğin mihraptaki mahali bellidir. Deli veya meczupun dini temsil noktasında herhangi bir sorumluluğu yoktur. Ki rahatlıkla söylenebilir ki Ramazan Pişkin bir deli de değildir. 

B) Ramazan Pişkin peki bir veli midir? Bu sorunun cevabı olsa olsa Allah daha iyisini bilendir demektir. Kendisi Allah'ın sevgili kulu olmak için çırpındığı vakidir. Bunun için kendince bir yol işlemektedir. Ama cümle aralarında ifade ettiğim gibi bu yolun sağlıklı olmadığı da kanaatimce sabittir. 

Nihayete ererken... 

Rabbimiz hakkı hak bilip hakka tabi olmayı ve batılı batıl bilip ondan uzaklaşmayı nasip etsin. Tebliğ ve davetçilerimize her yönüyle güzel bir örnek olmanın yolunu göstersin. Bu vesileyle tüm eleştirilerime rağmen ağır bir bedel ödediğinden şüphe etmediğim Ramazan Pişkin'i özgürlüğüne kavuştursun. Ve kavuşacağı özgürlük günlerinde daha sağlıklı, daha üsluplu ve daha güzel bir örneklikle tebliğ ve davet çalışmasının yollarını göstersin.

Dipnot: İstanbul Sözleşmesi Üzerine Bir Değini Başlıklı Yazımız İçin https://ahmetmarufdemir.blogspot.com/2020/05/istanbul-sozlesmesi-uzerine-bir-degini.html?m=0 Tıklayın.

20 yorum:

  1. Selamünaleyküm kardeşim.
    Öncelikle böyle bir açıklama için teşekkür ederim.
    Yalnız bir şey sormak istiyorum. Ramazan Pişkin'in öğretmen olduğu,ama bu gibi suçlamalar üzerine meslekten ihraç edildiği şeklinde bilgiler de geliyor bazı arkadaşlardan. Bunun doğru olup olmadığı hakkında da bilginiz varsa paylaşın lütfen. Selam ve dua ile...

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

    Suailize gelirsek, bu konu hakkında iddalar mevcut. Fakat teyit ettiremedim. O yüzden cevap veremeyeceğim.

    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  3. Selamun Aleykum öncelikle tarafsız yazı olması sewindirici bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim lakin turistler için veya yerli halk için olsn Mabedler hakkında görevlilerin oluşması için Birilenin canın yanması yada böyle olayların gündeme gelmesi mi gerekir?

    YanıtlaSil
  4. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

    Sizin de ifade ettiğiniz gibi bu gibi önlemler önceden alınmalı. Alanında uzman görevliler yetiştirilmeli. Mesela bu uygulama D.Bekir Hz. Süleyman Camii ve çevresinde yapıldı. Oraya birkaç dil bilen güvenlik görevlileri istihdam edildi. Bu haberi duyunca sevinmiş ve desteklemiştim. Umarım birçok tarihî ve dini mekanlarımızda da bunu görürüz.

    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  5. Diyarbekir'li olmanız ve uzun zamandan beri takip ettiğim için benim açımdan yerinde ve uygun bir açıklama olmuş.Tebliğ metodu ile ilgili açıklamalarınıza sonuna kadar katılıyorum. Birebir tanıdığım samimiyetlerinden şüphem olmayan ağabeylerimin paylaşımlarına beğenide bulundum. Amaç mahalle halkına sahip çıkmak.Selametle Hayırlı Bayramlar

    YanıtlaSil
  6. Yorumunuz için teşekkürler. Selâm eder, hayırlı bayramlar dilerim.

    YanıtlaSil
  7. Sayın hocam gayet sağlıklı bilgi verdiniz Allah razı olsun.Mardin'de abimin turizm işletmesi var.Bircok tur rehberi tarihi mekanları anlatırken islama ve islamın değerlerine hakaret ediyor ateizmin propagandasını yapıyor.Tur rehberlerinin görevi islama hakaret etmek mi??

    YanıtlaSil
  8. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

    Tur rehberlerinin elbette görevi bu değil. Yapılması gereken ise o rehber hakkında şikayetçi olmaktır.

    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  9. Tebliğ metoduyla ilgili metotlara katılıyorum. Ancak bunu prosedürlere boğmak bir çok Müslüman'a bahane oluşturacaktır; "Ben neyim ki vahyi bilmeyenlere ulaştırayım" moduna sürükleyecektir. O halde; öncelikle Müslüman hem fiziki görüntüsünü hem de tavırlarını Kur'an'a göre inşaa ederek ROL-MODEL OLMA hassasiyetiyle hareket etmelidir. Yani tebliğ metotlarını farzmış gibi dayatmadan pedogojik bir eğitim metoduyla Müslümanlara sadece tavsiye etmeliyiz. "Şurda POT KIRDI, ŞU AYETİ ORADA SÖYLEMESİNİN ZAMANI MIYDI?" türü yaklaşımları yapamadığımız tebliğ görevimizin ezikliğine BAHANE BULMA türü bir SAVUNMA MEKANİZMASI olur.

    YanıtlaSil
  10. Yorumunuz için teşekkür eder ve katıldığımı ifade ederim.

    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  11. Diğer taraftan, Burada üzerinde durulması gereken diğer bir konu, kadına şiddet/taciz tanımını alabildiğine genişleterek erkeklere karşı bir zulum aracına çeviren ve şikâyette kadının beyanını esas kabul eden İstanbul Sözleşmesi menşeli kanunlar ve bu kanunların uygulanmasından kaynaklanan mağduriyetlerdir. Ramazan PİŞKİN kardeşimizin davet uslubunu yine ayrı tutuyorum. Kadına şiddet ve taciz tanımı o kadar geniş ki, hiç hak etmedik bir iftira ile bu damgayı yemediğimiz her güne şükretmeliyiz diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

      Yorumunuzun içeriğine gelince katılmamak elde değil.

      Saygılarımla...

      Sil
  12. Sosyal medyada haberleri görünce konu ile ilgili bilgi sahibi olmadan yorum paylaşım vb şeyler yapmak istemedim konu ile ilgili. Çünkü birçok konu öylesine çarptırılıyor ki farkında olmadan fasığın haberine ortak oluyoruz iyi niyetle de olsa. Teşekkür ederim, katılıyorum konuyu ele alış biçiminize. Hayırlı günler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Rabbimiz, hayırla neticelendirsin inşaallah.

      Saygılarımla...

      Sil
  13. Camilerimizin, hele 5.Haremi Şerif Olarak kabuI edilen Ulucaminin sahibi tüm Müslümanlardır. Bu kutsal mekan ve mabet yerlerinin adabı Müslim, gayri Müslim herkesi bağlamaz mı? Giyim, kuşam, hal hareket, eylem ve söylem bakımından uyulması gereken Cami adabı yazılı, görsel uyarıcılar vasıtasıyla ilan edilip duyurulmasına rağmen uymayanlara nezaket ve kararlılıkla hatırlatma ve uyarılarda bulunmak sadece Cami görevlilerinin değil, tüm Müslümanların görev ve sorumluluğundadır.

    Ramazan Pişkin kardeşimiz üst baş, giyim kuşam noktasında antipati uyandıracak bir görüntü ortaya koysa da özel olarak görevlendirilen bir tebliğci değildir. Ancak biz aklı başında bilinen avam Müslümanları bir tarafa;İslami konuda Aydın, Bilgin ve Din görevlisi olarak bilinen bir çoğu şuurlu Müslümandan daha fazla bu dini ,İslamı tebliğ davasını dert edinen,tebliğ eden dava aşığı bir bülbül gibidir. Yeri Hastanede akli dengesi yerinde olmayan muamelesi görmek olmamalıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

      Hak ve sabır tavsiyesi elbette bütün müslümanlara farzdır. Fakat bu hak ve sabır tavsiyesi durumlarında zaman, yer, kişinin konumu gibi olgular göz ardı edilmemelidir. Hatta kimi anlarda durduğumuz yerden bizler için iyi olan bir şey bir başkası açısından gayet iğreti olabiliyor. O yüzden muhataptan en olumlu düzeyde geri dönüş nasıl sağlanabilir diye kafa yormak ve sebeplere sarılmak gerekiyor. O sebepleri de naçizane belirtmeye çalıştım.

      Diğer bir husus kılık kıyafet mevzusu. Açıkçası burada kastım kişi kendisine bir davetçi misyonu yüklüyorsa eğer, bunu Kur'an-i bütün emirleri dikkate alarak yapmalıdır. Kur'an'ın birçok ayetinden haberdar olan bir davetçi Nebevi Sünnet'e uygun olmayan ve Kuran'ın nasıl bir davetçi kimliğine sahip olması gerektiğini bilememesinin olamayacağını ifade ediyorum. Genel anlamda ise bu hassasiyeti bütün davetçilerde olması gerektiğini söylüyorum

      Son olarak, "deli" olmadığını ve hastaneye yatırılmasının ağır bedel olduğunu yazıda ben de belirtiyorum. Kendisinin en kısa sürede özgürlüğüne kavuşması için dua ediyor ve böyle bir olaya neden olan hem davet usulünün hem de "taciz" gibi eleştirilen bir mefhumu ihtiva eden İstanbul Sözleşmesi üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum.

      Saygılarımla...

      Sil
  14. Ramazan hoca samimiyeti tevazu yu ve fedakarlığı temsil eder. Zihinsel ve yaşamsal konforumuza kafa tuttuğu için bir yerde bizi rahatsız ediyor haklısınız!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim.

      Ramazan Pişkin'in samimiyet, tevazu ve fedakarlığa sahip olduğunda hem fikiriz. Yazının bütününe baktığınızda bunu rahatlıkla göreceksiniz. Zihinsel ve yaşamsal konforumuza kafa tuttuğu için rahatsız olma boyutuna gelirsek söz konusu konforlara sahip olanların rahatsız olması gerekiyor. Çünkü benim zihin ve yaşam konforum zaten oldukça bozuk. O yüzden ünlem işaretiyle biten cümlenizi maalesef üzerime alamayacağım.

      Saygılarımla...

      Sil