22 Kasım 2020 Pazar

Bülent Arınç, Eksen Değişimi Ve Tavsiye Kitaplar

Duayen siyasetçi Sayın Bülent Arınç, konuştuğu zaman kendisinden söz ettirmeyi her defasında başarıyor. Çünkü kendisi önemli bir siyasetçi ve uzun bir süredir Reis-i Cumhur'a çok yakın olan isimlerden biri. Şuanda da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Üyesi.

En son katıldığı bir televizyon kanalında da hakeza yine önemli açıklamalarda bulundu.

Elbette son günlerde onun bu şekilde gündemleşmesinde eski Maliye Ve Hazine Bakanı Sayın Berat Albayrak'ın istifasının önemli bir rolü olduğunu unutmayalım.

Hatırlayalım: Sayın Arınç, müstafi Bakan'a, ekonominin iyi gitmediğine dair uyarılarda bulunduğunu ifade etmişti. Bu uyarının üzerinden fazla zaman geçmemişti ki Sayın Albayrak Instagram hesabından görevinden affını istemişti.

Böylece Sayın Arınç'ın katıldığı televizyon programında söyleyecekleri bir kez daha merakla beklenmeye başlanmıştı.

Haliyle o da bu merakları boşa çıkarmadı. Ve anlaşıldığı kadarıyla yeni bir yol haritasının ip uçlarını verdi.

S. Demirtaş ve O. Kavala'nın hukuksuz bir şekilde tutulduklarından bahsetti. Hakimlere seslendi. Vicdanının bazı şeyleri kabullenemediğini ifade etti.

Yetmedi. Kürtlerin yaşadıkları travmaları S. Demirtaş'ın "Devran" isimli kitabını okuyarak anlaşılabileceğini söyledi.

Bu sözleri üzerine, özellikle sosyal medyada bir curcuna koptu. Şaşkınlık yaşayanlardan, tepki gösterenlere.. Destek verenlerden, Sayın Reis-i Cumhur'dan, Sayın B. Arınç'ın istifasını isteyenlere kadar birçok şey yazıldı, çizildi ve konuşuldu.

Şimdilik bu konuya bir virgül bırakalım. Yeniden geri döneceğiz.

Malum. Sayın Cumhurbaşkanı'nın son dönemlerde birtakım reformlardan bahsediyor. Başat olarak adalet, eğitim ve ekonomi konuları üzerinde çok daha fazla duracağız, noktasında sözler sarfetti. Dolayısıyla toplumda bir sinerji de oluşturdu.

"Bizim yerimizi Avrupa'dır" açıklamasıyla da yeni bir yol haritasının çizildiğini artık anlıyoruz. C. Kaşıkçı olayının ardından, uzun bir aradan sonra Suudi Arabistan kralıyla yapılan telefon görüşmesi de yine bu eksen değişikliğine dahil edilebilir.

Sayın Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan'ın siyasi bir deha olduğu su götürmez bir gerçek!

Kimileri için bu refleksler farklı şekilde algılanıp ve yorumlansa dâhi, devlet yönetimlerinde bu gibi şeyler oluyor. Dünya döndükçe olmaya da devam edecek. Mevcut konjonktüre göre söylem ve eylem değişimlerinin olağan işler olduğunu artık bilmek gerekiyor.

Özetle, duygusallığa mahal yok!

Öyle ki Sayın Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan'ın siyasette başarılı olmasında bu refleksleri önemli bir yer teşkil etti.

Bu bilgilerden sonra yukarıda virgül bıraktığımız konuya yeniden geri dönelim.

Nihayetinde Sayın B. Arınç'ın, hem S. Demirtaş hem de O. Kavala isimleri üzerinden adalet çağrısı yapması iki ismin serbest bırakılacağına yönelik tartışmalar oluşturdu.

Her iki isminde kim olduğu kamuoyu tarafından biliniyor. Fakat neden içeride tutulduklarına yönelik akıllarda soru işaretleri olduğu muhakkak.

Açıkçası bizler de bu yazımızda işin bu kısmına girmeyeceğiz. Eğer tutuklanmalarını gerektiren bir durum yoksa elbette adalet yerini bulmalıdır, deyip konuyu yargıya bırakacağız.

Bizim burada durmak istediğimiz asıl husus, Sayın B. Arınç'ın TV programında bahsettiği, S. Demirtaş'ın kitabıyla Kürtlerin yaşadığı travmayı anlayabilecek olmamız söylemi.

Hemen ifade edelim ki bu söylemin kendisi siyaseten olsa bile toplum nezdinde karşılığı yok. Hatta bu tür söylemlere bu saatten sonra hiç gerek de yok.

Evet, doğrudur. Kürtlerin yaşadığı travmalar ve acılar oldu. Lakin bu tramva ve acıların ilacı artık (fırsatı 7 Haziran seçimlerinde kaçırdılar) S. Demirtaş, kitabı ve de türevleri değildir.

Onlardır ki çözüm sürecini heba etmişlerdir. Onlardır ki PKK ile aralarına mesafede koymamışlardır. Onlardır ki ülke yönetiminde koalisyonu kabul etmemiş ve temsilcisi olduğu halkın isteklerini duymazdan gelmiş ve düzeyi kaçak çay muhabbetine indirmişlerdir. Onlardır ki seçim süreci boyunca "Türkiyeleşme" demiş, ama PKK'nin hendek siyasetine ilk anda destek olmuşlardır.

6-8 Ekim olaylarında Türkiye, Kobani'deki halkı DAEŞ saldırılarına karşı korumak için kapılarını açarak bir gecede 300.000 Kobaniliyi kamplara yerleştirmiş... Peşmergeye kendi karayolundan geçirerek Kobani'ye gitmesine izin vermiş... DAEŞ'e karşı YPG ile ortak hareket etmeyi bile göze almıştı. Ama onlardır ki her şeyi ters yüz ederek, AK Parti ve bölgedeki Müslümanlar aleyhinde propaganda da bulunmuştu. Bölgedeki Müslümanlar'ı DAEŞ'çi olmakla itham ederek, hedef göstermişti.

Neticesinde de başta Şehit Yasin Börü olmak üzere elliye yakın vatandaşımız DAEŞ bahaneli sokak eylemlerinde can vermişti. 

Yine onlardır ki, bölgede, o dönem FETÖ ile sıkı bir ilişki içinde olmuşlardı. Dönemin Diyarbekir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Gülten Kışanak ve Zaman gazetesi Ekrem Dumanlı'nın görüşmesi somut bir kanıt olarak hafızalarımızda hâlâ durmaktadır. Nitekim 6-8 Ekim olaylarında FETÖ'nün kontrolündeki birçok yerde polisi görmek bir mucizeden ibaret hale gelmişti.

-Şahsım da o günlerde Kurban Bayramı yardım organizasyonu çerçevesinde kurban eti dağıtmak için gitmiş olduğu Afrin'den yeni gelmiş ve emniyet güçlerini hiçbir yerde görmemişti.-

Bütün bunlarla beraber elbette sürekli geçmişe saplanıp kalmamak da gerekiyor. Yarınların bugünlerden güzel olabilmesi için bazı bedeller ödemek ve "acı reçeteler" içmek zorunda kalmak söz konusu olabiliyor.

Fakat bu bedel ödeme işinin tek taraflı olmaması da gerekiyor.

Bu minvalde;

İvedilikle HDP-PKK bir özeleştiri yapmalıdır. Kürt halkından özür dilemelidir. Sayın B. Arınç'ın ifadesiyle, Kürtlerin yaşadığı travmalar ve acıların devletsel, sistemsel ve yönetimsel yönü nasıl ki varsa; bunların sonucu olan örgütsel tarafın da aynen o derece sorumlu olduğu masaya yatırılmalıdır.

Bu nedenle Kürt Sorununda da yeni bir reform yapılacak ise eğer; bunun Demirtaş'ı, kitabını ve türevlerini örnek gösterilerek olmayacağı farkedilmelidir.

Bunun yolu ancak yasal olarak gerçekleşecek çalışmalarla olur. Yoksa Kürt halkının önemli bir çoğunluğu Apo'ya; "Apo'nun heykelini dikeceğiz" diyen Demirtaş'ın akıbetinin ne olacağına bakmıyor.

Onlar sadece herkes gibi doğal olan haklarını istiyor.

Bu anlamda ise atılacak en somut adımın anadilde eğitim hakkı görülüyor. Yine bu bağlamda Kürtçe Öğretmeninin, İngilizce Öğretmeninden daha fazla atamasının yapılmasıyla gerçekleşeceğini düşünüyor.

Kürtçe TV, Kürtçe kitap, Kürtçe gazete, Kürtçe radyo, Kürtçe tiyatro, Kürtçe sinema, Kürtçe dergilerin devlet desteğiyle hayat bulmasıyla şahlanacağını umuyor. 

Son kertede yeni bir Kürt açılımı, HDP-PKK'den ziyade bölgenin diğer bütün dinamikleri ile görüşülerek yapılmalıdır.

Yaşananlar göstermiştir ki HDP-PKK kanadı, Kürt halkının haklarını sağlamak yerine "bağımsızlık" ideolojisi gereği taşeronluğa soyunmuştur. Bir çuval inciri berbat etmiştir. Partizanlık yapanlar dışında Kürt halkı içerisinde kendilerine güvenen kimse kalmamıştır.

Tabi bütün bunları söyleyen şahsımın, her Kürt gibi, "Kürt Açılımı, Çözüm Süreci" gibi yol haritalarının destekçisi olduğunu da söylemek istiyorum. Lakin, HDP-PKK'nin ilk günden itibaren basiretten yoksun siyaset ve pratikleriyle büyük bir hayal kırıklığına uğradığımızı; bu nedenle de kendilerinin "barış, kardeşlik" söylemlerine artık inanmadığımızı belirtmem gerekiyor. 

Ayrıca madem bu yazının çıkış noktası kitap önerisi oldu. O zaman bizde Kürtlerin yaşadığı travmayı anlamak için birkaç kitap önerisinde bulunalım:

Sorunu iyi tanımlamak ve çözüm yolları için; İlhami Işık'ın Balıkçının Feneri, Vahdettin İnce'nin Kürdüm Ohal'de Türküm, Ekin Yayınlarından çıkan Kürt Sorunu Ve Müslümanlar, Aytekin Yılmaz'ın Son Diktatör, Orhan Miroğlu'nun Silahları Gömmek, Altan Tan'ın Kürt Sorunu; hatta daha geniş zaviyeden olayları tahlil edebileceğimiz Celaleddin Vatandaş'ın Cumhuriyetin Tarihi kitaplarına bakılabilir. Ve daha burada adını sayamadığım birçok kitaba...


Yapmış Olduğumuz Sosyal Sorumluluk Çalışmalarımıza Sizler de Katkı Sunmak İster Misiniz? 160020300002084811000001 nolu IBAN Numaramız Üzerinden En Az 10 TL'lik Bir Yardımla Bizlere Destek Olabilirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder