Tek parti rejiminin iki büyük devrimsel pratiği oldu. Bunlardan biri dil devrimi iken, bir diğeri Tarih Kurumunun kurulmasıydı.
Dil devriminin nedenleriyle alakalı birçok tartışma yaşanmış olsa da; asıl maksadın ümmet coğrafyası olarak nitelediğimiz yerlerde yaşayan insanlarla diyaloğu kesmek ve dini bir hüviyete sahip Arap alfabesinden halkları koparmaktı.
Yani halka rağmendi, ama olsun, yine de halk içindi!
Aynı gerekçeleri, Tarih Kurumunun çalışmalarına baktığımızda da görmek mümkün olmaktadır. O dönem, yeni bir ulus doğumu söz konusuydu. Fakat bir süre sonra -dahili ve harici nedenleriyle- bu ulusun türedi bir şey olmadığı ve köklerinin tarihin "fi" noktasından tezahür ettiğine yönelik ispat girişimleri tartışılmaya başlanmıştı. Bu tartışmalar neticesinde de Tarih Kurumu hayata geçirilmişti.
Bu kurumun araştırmaları bir hayli ilginçti. Hatta bu kurumda görevli olanların hepsinin -biri hariç- tarihçilerden ziyade siyasilerden oluşması ise en ilginciydi! Sonuçta da bu kişiler yapmış oldukları araştırma ve çalışmaları, sürekli kendi kurucu/Batıcı-Türkçü ideolojilerine uydurmaya yönelik bir girişim içerisinde olmuşlardı. Ki bu mantalitenin yansıması olarak ortaya çıkardıkları öyle bir Türk Tarihi olmuştu ki, bu tarihte ne Osmanlı ve ne de Selçuklu'ya dair bir ize rastlanmamıştı. Dönemin okul kitaplarında dahi bu iki koca devlet ve bu devletlerin kurum ve kuramları belki son sayfalarda ve o da en fazla bir sayfa İle mevzubahis edilmişti.
İmdi gelelim bugüne. Malum son yıllarda tarihi dizilerde büyük bir atılım olduğuna hepimiz şahit oluyoruz. Elbette ekranlarda gördüklerimiz, yaşadığımız süreçten, hatta iktidarın ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın düşünce dünyasından bağımsız olarak değerlendirilemez, değerlendirilmemeli!İşte tam da bu sebeplerle baktığımızda, dizilerde neyi ne kadar gördüğümüz bir o kadar önem arz etmekte... Demek gerekiyor ki dönem dizileri izlenirken bu bilgiler ışığında geçmiş ve yaşanmış olaylar tahlil edilmelidir. Özellikle hem dizilerin hem de dizilerde kullanılan kavramların, Cumhuriyet'in kurucu statükosunun anlayışına büsbütün tenakuz oluşturduğu her daim hatırlanmalıdır. Dolayısıyla tarihi dizilerin mevcut problemlerine rağmen, resmi tarih anlayışına karşın devrimsel bir niteliğinin olduğu zihnimizin bir köşesinde her zaman durmalıdır.
Dizilerde işlenen konuların felsefik bir çatışmanın yansıması olduğunu resmi tarihten bağımsız okuma yapan herkesin fark edeceğin düşünüyorum. Bu yüzdendir ki tarihi diziler, bahsettiğimiz nedenlerden haberdar olan bir izleyici profiline kavuşarak seyredilmesi çok daha sağlıklı olacak ve toplumsal değişimin önünü istenilen -halka rağmen olmayan- bir tarzda açacaktır.

Kaleminize sağlık..
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim.
SilKaleminize sağlık..
YanıtlaSilKaleminize sağlık..
YanıtlaSil