Diyorsunuz ki; "Öz Yönetim bir haktır. Bir taleptir ve meşrudur. Bu nedenle biz DTK olarak diğer bütün kurumlarımızla da bu mücadeleyi sahipleniyoruz."
İyi de kimse sizinle "Öz Yönetim"in meşru olmadığını tartışmıyor. Kimse size "Öz Yönetim" bir hak değil de demiyor. Dediğimiz; Bu şekilde bir 'Öz Yönetim' elde e-di-le-mez!
Böyle ancak; Kürt gençlerinin hangi akılla olduğunu bilemediğimiz bir şekilde ölümleri... Binlerce Kürt ailenin mağdur olması... Kürdistan'ın kadim geçmişini de içinde barındıran sosyal dokusunun bozulması elde edilir. Fakat ne yazıktır ki bunlarda ele avuca sığan cinsten değil!
Allah aşkına dünyanın neresinde görülmüştür; öz yönetim bölgesi olarak görmek istediğiniz yerleri halihazırda toprak bütünlüğü olarak gören bir devlet ile savaşıp,,, Sonra -velev ki- bu savaşı kazanıp... Daha sonra o yerleri öz yönetim ilan edip... En sonda da savaştığınız devletin olanaklarından faydalanmayı istemek! Hakikaten çok ilginç!
Daha önce de "Siyasi Bir Analizden Fazlası Ve Şoreş" başlıklı yazımda da belirttiğim gibi;
"Tam 40 yıl. Koskocaman 40 yıl. Bir ömür yani. Nihayeti ise henüz belli değil. Allah’tan korkmamak herhalde bu olsa gerek. Allah’ı tanımamak. Bilmemek. Vicdan demiştik ya azizim. Mihenk noktası yani. İşin can alıcı değil. Can verici kısmı aslında tam da burası. Binlerce Kürt gencinin helaki ve dahi binlerce Kürt ailenin vebali. Sonuç; bir metrekare toprak parçasının halihazırda bile ‘özgürleştirilememiş’ olması. Kürt gençlerini asan İran rejimine, PJAK’ın teslimiyeti. Kürtlere kimlik dahi vermeyen Suriye rejimine, PYD’nin iltifatları. Irak Kürdistan’ında siyaset yoluyla kazanım elde eden Barzani’ye karşı ise tam bir mukavemet. Ve Türkiye’de kısmen ya da görece de olsa Kürtlerin haklarının verilmesinin, hatta Türkiye’yi yönetmeye ortak dahi edilmesini sağlayan -40 yıllık bir mücadelenin sonucu olmadığını her haliyle belli olan- Erdoğan’a karşı düşmanlık, kin ve nefret!
Bizi kandırıyor musunuz? Ya da kime kanıyorsunuz? Diye sorarlar artık bu zaman da! On yıl dahi önce Kürtleri yok sayarak “en iyi Kürt, ölü Kürttür” deyip öldürenlerin; şimdi de “Kürtleri var sayıyoruz” gazıyla ölüme gönderdiklerini görmüyor musunuz? Ve en önemlisi bu kaçıncı savaş? Akabinde kaçıncı ateşkes? Savaşılıyor onlarca Kürt genci ölüyor. Ateşkes ilan ediliyor yine onlarca Kürt genci ölüyor. Bitki değil ki bu tohumuna para sayılsın!
Bir karar verin artık. Yeter artık! Yani Edi Bese!
Kürtlere yapılan zulümleri kendinize devşirmenizden yorulduk. Dağlar da bir zamanlar hadi bir yönüyle anlıyorduk savaşmanızı. Peki sokak savaşınıza ne demeli? Hendeklerinizi hangi teville görmezlikten gelmeli? Sokağın ortasına yerleştirdiğiniz bomba düzeneğine basmadan nasıl geçmeli? Ya hu Kürtlerin yaşadığı şehirde, Kürdün esnafı olduğu bir caddede, Kürdün yürüdüğü yol üzerinde roket atarlı saldırıdan nasıl da sıyrılmalı?
“Ben uyandım vaad” derken şair bunu mu kastediyordu acep?!
Biz yorulduk. Gerçekten yorulduk. Vallahi yorulduk. Hepimize o umut veren gerçeği biliyoruz. Silahları gömmek gerçeğini. Bu gerçekten sonra eğer hala söylediğiniz “bu aslında bir tuzak” ise Allah’ta biliyor ya; en başta tüm vicdan taşıyıcıları size destek olacaktır. Arkanızdan koşacaktır. Fakat bu şekilde devam ettiğiniz sürece de aslında sizin “bir tuzağa düştü(ğü)nüz” söz konusu olacaktır."
Tekrar ediyorum: Ayıptır. Yazıktır. Günahtır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder