Kişi, kurum, ideoloji kültü ve kutsallığı tarih boyunca kendi gerçekliğinin farkına varmamış ve özgüven kaybı yaşamış olan toplumlarda görülen bir olgudur.
Bu toplumlar genellikle dayatmacı, ezberci ve öykünmeci bir anlayışa sahip olarak tarih sahnesinde sürekli yer edinmişlerdir.
Aynı zamanda bu toplumların, (seküler ya da dinî farketmeksizin) sürekli bir kurtarıcı motivasyonuyla hareket eden toplumlar olduğu da tecrübelerle sabittir.
Bu durumun böyle olmasının nedeni ise oldukça basittir: Çünkü bu tür toplumda tazim ve saygıda bulunan kişi; tazim ve saygı duyduğu kişi hakkında bilgi sahibi olma zahmetine hiçbir zaman girmeyi düşünmemiş veya mevcut düzenden nemalanlar tarafından buna müsaade edilmemiştir.
Somut bir örnek olarak;
Dar-ül Nedve'nin Lat, Menat, Hubel, Uzza başta olmak üzere üç yüz altmış tarihî şahsiyeti (bunlar salt taştan yapılmış putlar değil, önceki dönemlerde yaşamış liderler, önderler, kahramanlar, saygı duyulan kişilerdir) Mekke toplumu içinde tartışmaya açmamasını gösterebiliriz.
Mekke ekabirlerinin baskıcı ve dayatmacı bir hiyerarşi içinde sorgulama, araştırma ve eleştiri kavramlarını gündeme getirene/getirenlere karşı çıkışlarını da yine bu örneklem içinde değerlendirebiliriz.
Sorgulama, araştırma ve eleştiri kavramlarının gelişmediği; bu kavramların kişi kültü ve kutsallığı üzerinde ampirik bir unsur olarak kullanılmasına izin verilmediği toplumlarda bu olgu her zaman olmaya devam edecektir.
Kendi toplumumuzda bile kendisine iman ettiğimizi söylediğimiz Rabbimizi kaçımız tam manasıyla tanıyor ve O'nun nasıl bir varlık olduğunu biliyor?
Kaçımız, O'nun biz insanlara gönderdiğini söylediği kitabını okuyor ve anlamaya çalışıyor?
Kaçımız kendisi ve vahyi arasında aracı olan; ilk şahit ve ilk örnek olduğunu belirttiği Peygamber ve peygamberlerin hayatlarını biliyor veya onların hayatına dair kaynaklar araştırarak vakıf oluyor?
Dahası kaçımız toplumumuzda dini ya da seküler alanda, hakkında kült oluşturulmuş, kutsallastırılmış kişiler, kurumlar ve ideolojiler hakkında gerçek bir bilgiye sahip?
Yoksa uydum kalabalığa niyetiyle mi hareket ediyoruz?
Bütün bu soruların mutahabı olarak ve taklitçi bir geleneğin takipçileri olmamak üzere önce bireysel ve akabinde toplumsal bir değişim müfredatı aileden başlanarak toplumun her kademesinde işlenmelidir.
Saygı ve sevgi beslenen... Hakkında kült oluşturulan... Kutsallık atfedilen her kim ve ne olursa olsun; kişi, kurum ve ideoloji ayrımı yapmadan hakkında araştırma, sorgulama ve eleştiri yapılmasına dair toplumsal bir bilinç oluşturulmalıdır.
Sözkonusu kavramlara kendilerine yaratıcı diyen, kendilerini yaratıcı yerine bırakan; ve/veya kendilerinin lider, önder, kahraman olduğu iddia edilen herkes ve her şey dahil edilmelidir.
Hak için... Hakikat için... Yanlışların farkına varmak ve doğruların üstünde sağlam bir şekilde durmak için... Hem dünyevî ve hem de -özellikle- uhrevî geleceğimiz için toplumumuzun/toplumların buna daima ihtiyacı vardır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder