11 Temmuz 2020 Cumartesi

Çağımız Üzerinden Güncel Aforizmalar

İroni Çağı: Barajlardan üretilen elektrik ile şarj edilen telefon ve bilgisayarlardan "barajlar yıkılsın!" deniliyor. Hasankeyf üzerinden birkaç gündür ifade dilen bu söylemin garabetini yaşıyorum. Tutarsızlığa yakınıyorum. Elbette tarih ve medeniyet dokusu incinmemelidir. Bunu biliyor ve çok istiyorum. Fakat bunun için sadece birilerinin değil herkesin elindekini bırakması gerektiğini söylemeden edemiyorum. Ne yani... Bugüne kadar inşa edilen barajlar peynirle mi elektrik üretiyordu a kuzum? Malum, barajlar nehirlerin üzerine inşa edilir. Eh, şehirlerde yine bilindiği üzere suya yakın yerlerde kurulur. Buraya kadar var mı bir sıkıntı? Yok. Öyleyse diyeceğim o ki bugün elektrik üreten bütün barajlarda da durum buydu. Yani inşa edildiğinde etrafında ne var ne yok suyun altında kalmıştı. Mübarek naaşları taşınmış Peygamber kabirleri bile! Tabi, günümüz dünyası bu... Hesabınıza gelirse! gibi bir yapaylığa kaçtığım anlamı çıkmasın bu söylediklerimden. Sadece ortada bir vakıa var. Onun tespitinde bulunuyorum. Kısacası tutarlı olmak gerektiğini ifade etmek istiyorum. 

Tezatlar Çağı: Çöplük olarak kullanılan boş bir alanı düzene sokan İletişim Başkanı hakkında tezvirat yapılmıştı. Hatırladınız değil mi? Dikizlemeler falan filan... İşte o vakitler İletişim Başkanı ve ailesinin seksen metrekarelik bir evde yaşadığını sosyal medyadan görmüştüm. Açıkçası hoşuma gitmişti. Zaten nedense hep bu tür şeyler hoşumuza gider. Oysa kendimize yakıştıramayız ha! Neyse... Konumuza geri dönelim. Gayet mütevaziydi. Oturduğum daireyle neredeyse aynı ebatta olduğu için de ayrıca sevinmiştim. Vay be! demiştim. Takdir etmiştim. Ama sonra bir şey oldu. Şey oldu işte... Aradan birkaç gün geçti. Ve aynı başkanın başkanı olduğu başkanlığının milyarlarca liralık mülklere sahip olan sanatçılar için yaptıklarını duydum, okudum ve gördüm. Tabi o an ben şok, ben iptal... Çok üzüldüm. Hatta inanır mısınız? Bu nasıl olur? bile dedim. O sanatçılar "ajız" derken ve bunu da iletişim başkanının mütevazı hayatını bile bile söylerken hiç mi utanmadılar? diye sordum. İletişim Başkanı'na elbette sitem etmeden de yapamadım. Sonra bir an, yaşadığı evi o sanatçıların alışılmış tokluklarının yüzüne nasıl vurmayıp dayandığına şaşırdım. 

Çatapat Çağı: Kuru gürültüden başka hiçbir işe yaramayan ve her seferinde az ya da çok belli bir miktarda mali kayba neden olan hava fişekler sonunda canlarımızı da aldı. Tabi bazılarının payına hemen bir toplantı düzenleyerek giden canların helvasını yemek kaldı. "Biz nerede hata yaptık yaptık" diye soracaklarına, sorgulayacaklarına; yapılacak iş mi şimdi bu?! Hadi bunlar böyle. Ya diğerleri... Kudüs esirken Selahaddin'in yüzünün gülmediğini öğrenmiştim. Peki ya Abdullah Bergusi... Onun "karpuz yemeyi özledim" cümlelerini okuduğumda aylarca kendime gelememiştim. Diğerleri. Ah şu diğerleri... Sanki hiçbir şey olmamış gibi düğünlerde, açılışlarda ve törenlerde utanmadan havai fişek patlatıyorlar. Oysa uzmanlar gıdalar hakkında o kadar konuşuyor değil mi? "İnsan evladı yediklerine dikkat etmelidir!" diye. Nitekim haklılar. Yoksa işte böyle oluyor.  Bu gibi insan evlatları sağlıklı düşünemiyor. Hala birileri yenilen yemeklerin ardından hava fişek imal ederken diğerleri onu patlatmanın yolunu arıyor!

Doyumsuzluk Çağı: Diyarbekir'de bir kuyumcu 200 trilyon ile kayıplara karışmıştı. Aradan birkaç gün geçince meblağ 300 trilyona çıktı. Geçen gün duydum. Şimdi iç edilen paranın katrilyon basamağında olduğu dedikoduları şehre hakim. Haliyle "işin içinde kimler yok ki?!" diye bir yaygara da cabası. Neyse ki kuyumcu yakalanmış. Paralar nereden gelmişse aslına döner umudunu taşıyorum. O yüzdendir ki İç İşleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'nun olayın hemen akabinde şehre teşrifinin bundan olduğunu düşünüyorum. Heyhat, para nedir ki? Elimin kiri! Bu dünyaya kimler geldi ve bu dünyadan kimler geçti? Hadi Sultan Süleyman'ı geç. Ya hu bu dünya Nebi Süleyman'a dahi kalmadı. İbreti alem olsun diye de her aç gözlünün arkasından Barış ağabeyin bu sözleri hatırlandı: "...Bir gün bir yoksul öldü, üzüldü mahalleli / Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli / Kul Ahmet dedi yalan dünya, çıkardı ceketini / Örttü garibin üstüne, kaldırdı cenazeyi..." Şarkıyı bilenler mırıldana ede dursun. Fakat bana kalırsa bu işte paradan önemli bir konu daha var. O da insanların itibarı. Aman hakim bey! İnce eleyip sıkı dokuyalım. Gördüğüm, duyduğum ve bildiğim kadarıyla kurunun yanında yaşta gidiyor. Bunun önüne geçmek ve dedikodulara ivedilikle son vermek gerekiyor. İşin içinde kimler var ve kimler yok acilen açıklanmayı bekliyor.

Şok Çağı: Geçenlerde gördüm. Diyarbakır'ın yeni valisi sayın Münir Karaloğlu'nun bakanları ziyarete çıkmış. Şehr-i Diyar-ı Bekir'e katkı sunulması ve projelerine destek verilmesi için. Çok hoşuma gitti. Kadirşinaslık bu olsa gerek dedim. Şehrim adına şerefyab oldum. Ki doğma büyüme bir Diyarbekirli olarak ilk defa böyle bir olaya şahit oluyorum. Bir ilin valisi şehre katkı sunulması için arayışa çıkmış. Ne güzel değil mi? Kendisi daha şehre gelmeden namı gelmişti. Sebebi buymuş demek. Birde ilk geldiği zamanda şehir halkından tavsiyeler istemişti. Naçizane, şahsen ben de kendisine bir dosya yollamıştım. Okuyup, okumadığını bilmiyorum. Herhangi bir geri dönüş nitekim olmadı. Ama ne gam! Daha şimdiden dosyada dile getirdiğim hususlardan bazıları üzerinde çalışmalar yapıldığını görmekti arzumuz. O da oluyor hamdolsun. Eh,  derdimiz zaten bu değil mi? Ve derdimiz zaten bu olmalı değil mi?!  

Yepyenilik Çağı: 10.07.2020 (dün) tarihli Danıştay'ın Ayasofya ile alakalı kararı kamuoyuna yansımadan aşağıdaki ibareleri yazmıştım. Hiç değiştirmeden aynen paylaşıyorum: İstanbul'un fethiyle bir çağ kapanmış ve yeni bir çağ açılmıştı. Şimdi ise yepyeni bir çağın doğuşuna tanık oluyoruz. Ayasofya'nın yeniden ibadete açılacağına tanıklık edeceğiz. Danıştay'ın verdiği son kararda bunu gösteriyor. Elbette olayın bu noktaya gelmesindeki en büyük etken toplumda oluşan sinerjidir. Bu sinerjiyi oluşturan ise Erdoğan liderliğindeki bir kadrodur. Burası açık ve nettir. Bu arada bir hedef saptırması olarak herkes Ayosofya'nın fetih hakkı olduğundan bahsedip duruyor. Açıkçası Fatih'in Ayasofya'yı camiye dönüştürdüğünde öyle bir niyetinin olduğunu hiç düşünmüyorum. Hatta şimdi yaşasa belki şöyle derdi: "Bre gafiller! Siz hiç bilmez misiniz ki Ayosofya'nın anlamı yüce bilgeliktir. İşte ben ki Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri olarak bu şekilde göstermiş oldum ki yüce bilgelik, öyle sanıldığı gibi ikonların altında değildir. Bilakis, yüce bilgelik Kuran'ın sedasındadır! Bu yüzdendir ki burayı kiliseden camiye çevirdim. Ve dahi yüce bilgenin kim ve yüce bilgeliğinin kimde olduğunu bütün cihana ilan etmiş bulundum." Onun içindir ki Ayasofya'ya yapılacak en büyük ihanet onun müze olarak kalmasıdır. Müze ise dinsel değildir!

Adaletsizlik Çağı: Farkındayım. Şu adalet noktasında istenilen seviyeye bir türlü ulaşamadık. Hatta en son yapılan af düzenlemesinde olduğu gibi çuvallama durumu dahi mevzu bahis. 28 Şubat, Sivas davalarında hala bile bazı mağduriyetlerin yaşandığını görüyoruz. Tabi iyileştirmeler yok değil mi? Elbette birçok güzel gelişmeler de yaşandı. Mesela birçok mağdur tahliye edildi. Bazıları görmese bile ben bu güzellikleri görmek istiyor ve işte sırf bu yüzden geleceğe dair iyimser bakıyorum. Eh, olaylara böyle bakınca eleştirimi de haliyle bu minvalde yapıyorum. Hatta bazen diyorum ki biz ailemizdeki adaleti ne kadar sağlayabiliyoruz ki koskocaman bir ülkenin adaletinde yaşanan aksiliklerde bu kadar çetin ceviz olabiliyoruz. Şimdi tam da burada biraz duralım. Bakın aklıma ne geldi? Tabi ki Rad Suresinin 11. Ayeti... Hani Rabbimiz diyor ya; "Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe, Allah onların genel durumunu değiştirmez." diye. Hımm... Biraz zihin jimnastiği yapalım. Yani o zaman benim ayetten şunu mu anlamam lazım: Ben bir birey olarak adaletli olursam ve sen bir birey olarak adaletli olursan ve yine o bir birey olarak adaletli olursa; yani biz, siz ve onlar ve yani bütün bir toplum adaletli olursa o zaman devlette mi adaletli olmuş olacak?! Tam tersi bir durumda ise aksi şeyler mi yaşanacak?! Ayetin ifadesine göre galiba öyle olacak. Ve galiba şuanda da bu oluyor! O vakit bana şimdi söyle! Sen, sen... Evet, sen! Sen ne kadar adaletlisin bana onu söyle?!

10 yorum:

  1. Niyetler hep, islami ve adaletli olmak adına bizde bu niyetinize amin diyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Allah razı olsun. Amin inşallah.

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Allah razı olsun. Eyvallah.

      Sil
  3. Vali icin gonderdigin mektubu merak ettim.insallah mektuptaki bilgiler yada istekleri vali isme koyar.kalemine saglik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Yazıda da ifade ettiğim gibi Vali Bey'e yazdığım yazının akıbetini bilmiyorum. Ve eğer gerekenler yapıldığı taktirde zaten bunun çok önemli olmadığını ifade ettim.

      Sizin merakınızı gidermek için ise yazının linkini buraya bırakıyorum: https://ahmetmarufdemir.blogspot.com/2020/06/bir-diyarbakr-dosyas-il-valimiz-sayn.html?m=1

      Saygılarımla...

      Sil
  4. #EzberBozan yazılarınızı okumayı seviyorum. Eleştirel yaklaşım ve tabiki çözüm önereriniz dikkate alınmalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Ezber Bozan hatırlatmanız ise ayrı güzellik olmuş. Teşekkür ederim.

      Sil
  5. Kaleminize yüreğinize sağlık hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Allah razı olsun.

      Sil