26 Mayıs 2020 Salı

İstanbul Sözleşmesi Üzerine Bir Değini

Kadına şiddet kabul edilemez. Sadece kadına da değil, salt gücü yettiğinden dolayı güçsüz birine kaba-ayılık taslanılamaz, dövülemez, küfredilemez. İnsani olarak görülemez.

- Hem o ayılardır ki kendisine bir tehlike oluşturulmadığı sürece saldırmaz!-

Bu yüzdendir ki İstanbul Sözleşmesindeki bazı maddelere katıldığımızı ifade edelim. Fakat yine aynı sözleşmedeki öyle maddeler de var ki onları tartışmadan da geçmeyelim.

Mesela bunlardan biri, bir çocuğun başını okşamanızdır. Bu davranışınız yanlış bir anlamayla, iftirayla ve sonuçta bir hâkimin yorumuyla yıllarca içeride yatmanıza neden olmasıdır.

Özellikle eğitimciler nezdinde bunun ne denli acı verici bir durum olduğunu anlatmaya çalışalım.

Kız ya da erkek öğrenciler fark etmeksizin, ne zaman o çok sevdikleri öğretmenlerini görseler hemen yanlarına koşup sarılmaya çalışıyorlar. Ve şahit olduğum kadarıyla o öğretmenler ise her defasında onlara “sarılmak yok” diyerek kendilerinden uzaklaştırıyorlar. Onlar sevgiyle koşup öğretmenlerine doğru gelirken ve kendilerine sevgi beklerken; öğretmenlerinin onlara gösterdiği tavırla onları sevmediklerini, kendilerinden uzaklaştırmak istediklerini düşünüyorlar. Çünkü “sarılmak yok” demelerinden sonra, bu kez de öğretmenlerine "neden" sorusuyla karşılık veriyorlar. Öğretmenlerde bu soru karşısında her seferinde “neden olacak, elbette korkudan” diyemeyerek sessiz kalıyorlar!

Çocuklar sevgi beklerken… Sevgi ile büyümeleri gerekirken, eğitimcilerin onlarla tamamen mekanik bir ilişki kurmasını isteyen İstanbul Sözleşmesinin en azından bazı maddeleri yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini görmek, duymak, bilmek gerekiyor.

Bizlerin, Efendimiz (sav)'in "Bir çocuğun başınızı okşayarak sevindirmeniz bile cennete girmenize vesiledir" mealindeki hadisinin peşinden koşmamız; bu yaklaşımla ve bu toplumun mayasına da uygun genelde şiddet, özelde de kadına şiddet karşıtı bir çaba içine girmemiz gerekmez mi?

Durum tersi olunca, İstanbul Sözleşmesindeki bazı maddelerle batı aklının bir ürünü olan ve kapitalist anlayıştan beslenen bireyselciliğin bu topraklarda da yeşertilmek istendiği anlaşılıyor. Öyle ki bu sözleşmedeki bazı maddelerin yaşattığı travma ve mağduriyete; yaşanılan fuhşiyat ve münkerata bakıldığında da buradaki art niyet daha net görülecektir. Hatta kahrolası istatistikler araştırıldığında yegâne suç İstanbul Sözleşmesi olmamakla beraber şiddetin azalacağı yerde arttığına; dindar neslin artacağı yerde de azalacağına dahi şahit olunacaktır.

Şiddete karşı durmamız ve bununla beraber cezai müeyyideler oluşturmamız elbette lazım. Ama bu karşı duruşu başta yeniden oluşturacağımız bir eğitim sistemi olmak üzere, kendi mayamızla hamurlayacağımız kanunlarla yapmamızın da elzem olduğunu bilmek gerekiyor.

Son tahlilde; “Tehdit içeriden olduğunda intihar, dışarıdan olduğunda ise cinayet olur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder