1- Şu Binali Yıldırım'ın yüz karası oğlu meselesi;
Tamam. Oğlunun günahı babayı bağlamaz. Eyvallah. Ama oğul babanın sırrı da değil miydi?
Yazık, hem dünyası hem de ahireti için... Şeytanın şerrinden Rabbime sığınırım. Fakat böyle bir şey yapmış olsaydım, babam beni evlatlıktan ret ederdi.
2- Şu Üstatların, Sözler Köşkü hakkındaki beyanatları;
Tamam. Eyvallah. Benim de bizzat onlardan tanıdıklarım ile görüştüğümde eleştirdiğim bir çok husus var. Fakat gençler kendilerini bir alanda geliştirmiş ve doğru bildikleri bir şeyi özgürce yapmaya karar vermişler. Tahakküm, taassup ehli değil; taakkul ehli olmak gerek. Bırakın özgür düşünsünler.
3- Şu Muhammed Yıldırım Hoca'nın, D.Bekir "Kutlu Doğum"daki söylediği ve Kürtlerin "Yetim, umut, onur.." olduğu meselesi;
Tamam. Eyvallah. Fakat her seçimden sonra da ümmetin yetimleri, onurları, umutları sözleri yerine "hain" damgası alan yine bu halk değil mi?!
Muhammed Hocam kusura kalmasın. Yetim bir halk, onurlu bir halk , umut veren bir halk var ise o da olsa olsa bu saatten sonra Suriye halkıdır!
Rabbimiz bizi her daim hakkı hak bilip hakka tabi olanlardan eyle. Amin.
Not: "Kutlu Doğum "ile akakalı da düşüncelerimi biliyorsunuz zaten. Bu konuda ne Kuran/ayet, ne hadis/sünnet, ne icma ne de kıyas var. Olmayan bir şeye de malumunuz 'hurafe' diyor alimlerimiz. Ben demiyorum yani. Gerçi bir kıyas var ama o da bu 'hurafeyi' başlatan Fatımilerin; Hristiyanların, İsa (as)'ın doğumunu kutlamalarına öykünmeleri! Kutlayanları da tekfir etmediği yeniden belirteyim. Lakin yanlış!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder