S. Demirtaş: "Barış istemek korkaklık değildir. Yiğitlik tam da budur ve Türkiye'nin bu cesarette politikacılara ihtiyacı var. Hükümet memleketi içine düşürdüğü durumu artık görmeli. Türkiye artık karar vermeli, Kürtleri (Buradaki Kürtler ifadesi bir algı yönetimi tabi!)karşısına almak yerine yanına almalıdır. Türkiye PKK ve PYD'yi yanına almalıdır"
İnsan gerçekten acıyor. Ve şunu sormadan da edemiyor. Peki, çözüm süreci denilen şey neydi? Erdoğan'ın yapmak istediği ve Öcalan'ın, 2013 Newrozundaki; "Adem-i Merkeziyetçi vurgusu... Sizin şuan zurnanın zortladığı yerden konuştuğunuz şey için değil miydi?!
Çözüm Sürecinin başladığı ilk günden itibaren, hem Öcalan'ı hem de neredeyse herkesin bildiği bir gerçek olan; bu sorunu çözebilecek dirayete sahip tek insan olan Erdoğan’ı (Katil, Diktatör, IŞID’in Halifesi, Padişah) itibarsızlaştırmaya çalıştınız. Şimdi de kalkıp Türkiye PKK/PYD’yi yanına almalı diyorsunuz.
Demirtaş ve HDP Milletvekilleri kusura bakmasın. Kendi seçmenlerinin bile kendilerine saygısı kalmadı artık. Ayrıca İmralı Görüşme Notlarının kitaplaşmasından sonra bütün karizmaları yerle yeksan olmuşken, susmaları bence en doğrusu! Onlar adına PKK/PYD/ABD/RUSYA/İRAN/NATO dolayısıyla silahlar konuşuyor zaten!
Tabi, Demirtaş’ın bu açıklamalarından sonra da aklıma geçmiş yazılarım da gelmedi değil. Bunca insanın kanına girildikten sonra yıllar önce konuştuklarımız noktasına gelinmesi üzücü!
Üç Yazıdan Üç Kısa Alıntı:
Aslanların Ve Tilkilerin Hikayesi
Ama bizim asıl anlatmak istediğimiz şey, dört yıl önce söylemiş olduğumuz şey ile aynı. O da şu; Tunus’taki kıvılcım ile başlayan ve Suriye’ye kadar varan ve zalim rejimlere karşı halk ayaklanmalarına dönüşen eylemleri gerçekleştiren kesim, yine bu coğrafyanın diğer kesimleri tarafından yalnız bırakıldı. Tilkilerin kucaklarına atıldı.
Bu kıvılcımdan teşne olacak ateşin kendilerini yakmayacaklarını düşündüler. Tunus’taki Nahda Hareketi, Mısır’daki İhvan Hareketi, Libya’daki Hizbul Vatan Hareketi, Yemen’deki Islah Hareketi ve en son olarak da Suriye’deki Ahrar-uş Şam’ın başını çektiği muhalif hareketler zalimlere karşı yalnız bırakıldı. Terk edildi. O gün de aynen bunları söylemiştik. Ve demiştik ki; bugün, bu bölgelerde zalimlere karşı mücadele de yalnız bırakılan, kendileri de yıllar yılı o zalimlerden zulüm görmüş olmalarına rağmen fırsattan istifade edip ulusçuluk, mezhepçilik, meşrepçilik hastalığına düşenler bu kıvılcımın ateşinden kendilerini uzak tutamayacaklar… Bu halkları yalnız bırakıp, gözleri kapar ve sessiz kalırsak bu ateş herkesi yakacak!
Bugün Rojava’da da olan budur. Her an ve mekan da durmadan IŞID böyle doğdu. IŞID’i bu devlet destekledi. Şu oldu, bu oldu demek için artık çok geç. Suriye’deki Kürtler kendilerini inkar eden, kimliklerini dahi vermeyen zalim Esed rejimine karşı devrimin ilk günlerinde muhalifler ile beraber hareket etmiş olsaydılar, bugün böyle mi olurdu? Sorusunu sormak, bunu tartışmak içinde artık çok geç
Siyasi Bir Analizden Fazlası ve Şoreş
Mesela; Norveç'de bir kampta 92 kişinin katliamı için "dünya böyle katliam görmedi" başlığı attılar. Paris'te Charlie Hebdo saldırısında dünyayı ayağa kaldırıp bütün devlet liderlerini ayaklarına getirdiler. Mısır'da, Suriye'de, Suruç'da, Diyarbekir'de, Ankara'da ise sadece timsah gözyaşları döktüler! Bizler ise daha ve hala neyi tartışıyoruz ki Allah aşkına. Gerçek olan işte bu: Doğu veya Batı bloku sadece bir safsatadan ibaret. Küresel emperyalizm Ümmet coğrafyasının tüm bileşenleri yok etme derdinde. Onların yanında Kürd'ün de, Türk'ün de, Arab'ın da, Farisi'nin de bir sinek kadar değeri yok. İlkin değerlerimizi öldürdüler. Şimdi de değersizleştirdikleri bizleri öldürüyorlar. Ne zamana kadar fark etmeyeceksiniz?
Tel Abyad Ve Dahası Neler Oluyor?
.
Emperyalizm eliyle 1900'lü yılların başında bu coğrafyanın halklarına oynanan oyunun daha büyüğü ile karşı karşıyayız. Böl, parçala ve yönet taktiği yeni bir format ile önümüzde duruyor. Ümmetçi bakış açısının geliştiği ve ümmete doğru bir koridor açıldı ümidi ve özümüze dönüyoruz artık dediğimiz bir zamanda türedi örgütler ile devletler inşa ediliyor ve devletler yıkılıyor. Bir taşla yetmişiki fırka değil yetmişikibin fırka aynı anda yerle yeksan edildiği için de her birine tek tek ağlama fırsatımız dahi olmuyor.
Tunus'ta başlayan ve Ümmet coğrafyasının en izbe köşelerine kadar varan halk hareketleri bin bir fırıldak ile tökezlettirilmeye çalışıldı, çalışılıyor. İçeriden birileri, dışarıdan birileri eliyle "öcü", yine içeriden birileri dışarıdan birileri eliyle "kahraman" gösteriliyor. Yeter ki bakmaya kalkın! Göreceksiniz ki; bu coğrafyanın "öcü"sünü de, "kahraman"ını da doğuran bu mümbit ve doğurgan toprakların analarıdır!
Daha söylenecek çok söz var; işitmesini bilene. Daha gösterecek çok resim var; görmesini bilene. Daha yazılacak çok yazı var; okumasını bilene. "Ey insanlık ayağa kalk!" Bu bitimsiz ve kaotik hoyratlık karşısında durabilecek yegane kurtuluş reçetesi vicdanını dinle. Vicdanlı bir sesi işit. Vicdanlı bir resmi gör. Vicdanlı bir yazı oku. Vicdanlı bir eylemdir; seni diri tutacak ve yüreğini kirlerinden arındıracak olan! Ayağa kalk! Vicdanının menbaı ise fıtrattır. Fıtrat ise ruhtan azade değildir. Vicdansız, fıtratsız ve ruhsuz bir muhakeme ise aydınlıklardan karanlığa gömülmeye mecburdur. “Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.” (Şura-30)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder