Zalim gitti. Özgürlük geldi. Fakat hâlâ rahat değil içimiz. Öfkemiz, adaletin tecelli edeceği güne kadar diri.
Zalim Esed ve Ailesinin ve cümle şürekasının yargılanmadığını görmeden rahat etmeyeceğiz anlaşılan.
Ve en son arda kalan... Sednaya!
Şöyle en günahsızından sövebileceğimiz küfürlerimiz olsa keşke. Alimlerimiz bu konuda fetvalar verse ya... O da olmuyor işte... Ne de olsa düşmana benzemek yok serde!
Sednaya'da olanlara şehadetinden önce şahid olmuştu Yasin Börü. Hem de 10 yıl önce. 2014'te haykırmıştı adeta. Yayımlanan 55.000 işkence fotoğrafının ardından "#İnsanlıkSuçunaSessizKalma" demişti. Lakin sesini dünyaya işittirememişti.
Dünya, Suriye'deki bu katliama dilsiz, kör, sağır kalırken; o, adil şehitlerden olarak Rabbine kavuşmuştu.
İmdi.
Hapishane görüntülerinden sonra yok "direniş ekseni", yok "kardeş kavgası", yok "ABD emperyalizmi", yok" BOP Projesi" martavallarına inanıp, Suriye'deki mazlum muhalifleri yalnız bırakan -özellikle- Türkiye'de ki birçok insanın acilen nasuh bir tevbe etmesi gerekmiyor mu?
Ve dahası bütün bunlardan elbette ders çıkarması lazım değil mi?
Ama anladığım kadarıyla hiç de öyle olmayacak. Öyle gözüküyor ki kibirlerinde boğulup gidecekler. Cehennemin dibine kadar yolları var.
Neyse, biz onlardan önce kendimize bakalım. Kendimize dönelim şimdi de. Şöyle diyelim:
Allah muhafaza, ya biz de onlar gibi olsaydık. Allah muhafaza, ya biz de zalimden yana dursaydık. Allah muhafaza, ya biz de Esed'i, Ailesini ve avenesini destekleseydik? Allah muhafaza, ya biz de mazlum çocukları, kadınları ve işkence altında inleyen insanları kötüleseydik?
Hamd, hamd, hamd...
İlk günden itibaren Suriye halkının yanında olanlar olarak Rabbi'mize ne kadar hamd etsek az.
Bizleri basiret, feraset ve hikmet sahibi kılarak Suriyeli kardeşlerimizin yanında olmamızı sağlayan Rabbimize ne kadar şükretsek az.
Ahmet Maruf Demir

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder