25 Haziran 2020 Perşembe

Bir Diyarbakır Dosyası: İl Valimiz Sayın Münir Karaloğlu'na...

Bu dosya, Diyarbakır İlimize Vali olarak atanan Sayın Münir Karaloğlu'nun şehrimizle alakalı görüş, öneri ve tavsiyeler istemesi üzerine hazırlanmıştır.

Bölüm-A

Madde-1) Mütevazı ve samimi olmak: Bir şehrin mülki idare amiri olma vasfını taşıyan il valisinin başlıca özellikleri mütevazı, samimi ve hoşgörülü olmasıdır. Diyarbakır özelinde ise bu özellikler daha bir önem arz etmektedir.

Şehrin kadim bir geleneğe sahip olması ve bu geleneğin hala bile çoğunlukta kendisini göstermesi il valisinin bu hususlarda çok dikkatli olmasını gerektirmektedir. Şehir halkının mütevazı ve samimi kişilere her şeyden önce yüreklerini açtıkları tecrübelerle sabittir. Bunu başaran her yetkili her vakit hayırla yad edilmiştir.

Öneri: Kurum, kuruluş, stk, hatta partiler ile toplantılar düzenlenmesi; halkla iç içe gelebilecek ortamlarda bulunulması mütevazı ve samimi olunduğunu gösterecektir.

Madde-2) Hoşgörülü davranmak: Hoşgörülü olmak daha çok şehrin siyasi atmosferiyle alakalı bir durumu ihtiva etmektedir. Şehrin çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu ve Osmanlı vesikalarında adlandırıldığı gibi bir Kürt-eli olduğu her daim gözetilmelidir. Yapılacak herhangi bir çalışmada buna azami dikkat gösterilmelidir.

Aynı zamanda genel olarak ideolojik bir bakış açısına sahip Diyarbakır'daki bu durumun, yıllara varan örgütlü çalışmalardan kaynakladığı her zaman göz önünde tutulmalıdır.

Fikirsel dönüşümlerin birkaç yıla yayılarak yapılan çabalarla gerçekleştiği tarihsel olarak vakidir. Bu yüzden bu şehirde fiziki ve manevi bir dönüşüm gerçekleştirilmek isteniyorsa eğer bunun yüksek derecede bir sabır ve sebat işi olduğunu bilmek gerekiyor.

Söz konusu özelliklere (mütevazı, samimi ve hoşgörü) sahip olmakla beraber hak, adalet ve empati duygularını mecz ederek gönüllere girilmeye çalışılmalıdır.

Kürtçe tabela veya uyarıların kaldırılması ya da silinmesi gibi ruhlarda derin izler bırakabilecek uygulamalardan kaçınılmalıdır. Mutluluğun kaynağının belli bir ırkta aramaktan ziyade sorumluluk sahibi olmakta olduğu bütün bireylere öğretilmelidir.

Öneri: "Halkın ötekileştirdiği" propagandasına karşın Kürtçe kullanımı daha fazla alanda yaygınlaştırılmalıdır. Bilinç altına yerleşmiş olan "bölücülük" gibi gerçekten azade bahanelere birilerinin sığınmasının önüne geçilmelidir.

Madde-3) Diyarbakır'da mülki amiri olan Valilerimiz son yıllardaki kararnamelerle aynı zamanda Belediye Başkanlığı ünvanını taşımaktadır. Bu nedenle de sorumlulukları iki katına çıkmaktadır.

Belediye Başkanlığı ve Valilik görevlerinin bir arada yapılması şehrin sorunlarıyla başa çıkmayı zorlaştırmaktadır. Bu zorlukla başa çıkmak için şehirdeki kanaat önderleri ve akil adamlardan oluşacak bir meclis oluşturulmadır.

Herhangi bir cenahı temsil etmeyen, bağımsız ve bütünüyle gönüllülük üzerine oluşturulacak bu meclis ile ayda bir toplantılar düzenlenmelidir. Üst düzey bir merci tarafından kayda değer görülmeleri hiç şüphesiz bu kişilerin üzerilerindeki ölü toprağın atılmasına sebep olacaktır. Onları topluma hakkı ve sabrı tavsiye eden bireyler haline getirecektir.

Öneri; Bu meclis toplumun bildiği, tanıdığı, saygı gösterdiği ve sevdiği yazar, şair, kamu/özel sektör çalışanı, aktivist veya fahri görevlilerden oluşturulabilir.

Madde-4) Genel anlamıyla doğu şehirlerinde, özelde Diyarbakır'daki genç nüfus oranı diğer yerlere göre bir hayli yüksektir. Ama bir tenakuz örneği olarak ne yazık ki bunun karşılığında üretimsel piramit olumsuz durumdadır. Çalışma oranı düşüktür.

Bu sonucun nedenleri "şudur!" diyerek tek bir nedene has kılmak elbette isabetli olmayacaktır.

Çalışma imkanlarından yoksunluk... Geri bırakılmışlık... Eğitim metodundaki çelişkiler... Ötekileştirici dil... Yok sayılma... Popüler kültür... Yıllara varan ülke içi ve ülke dışı çatışmalar... İdeolojik faaliyetler... Üç hane mengenesi başlıca sebeplerdir.

Kanaatimizce bunlarla neyi kast ettiğimizi biraz daha açmak gerekiyor.

a) Çalışma Alanlarından Yoksunluk: Son dönemlerde üretim alanlarının çoğalmasına rağmen maalesef şehrimizde hala istenilen bir seviye yakalanamamıştır. Diyarbakır'a en yakın şehirlerdeki organize sanayi bölgesi sayılarının kıyaslaması yapıldığında aradaki fark daha iyi anlaşılacaktır.

Bunun yanında sigortasız ve ucuz iş gücünden faydalanmak isteyen kimi işverenlerin çokluğu, gençleri farklı arayışlara itmektedir. Bu da toplum olarak "şer" olarak gördüğümüz farklı sorunlar doğurmaktadır.

b- Geri Bırakılmışlık: Ak Parti iktidarlarına kadar geçen süre içinde doğu ve güney doğu şehirlerine yatırımların yapılmadığı hepimizin malumudur. Bittabi o yıllarda bu durumun böyle olmasının nedeni siyasetten olduğu muhakkaktır.

O günlerin artık geride kaldığını düşündüğümüzden, bundan sonraki süreç daha sağlıklı işletilmelidir. Genelin böyle olduğu söylemekten kaçınarak; yapılacak yatırımlar doğru kişiler tarafından doğru yerlere yapılmalıdır.

c- Eğitim Metodundaki Çelişkiler: Bu madde aslından Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün fertlerini ilgilendirmektedir.

Diyarbakır'ın, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu güne kadar gelen konjonktürel durumundan dolayı özellikle müfredattaki sosyal bilimlerdeki çelişkiler kendisini bu şehirde daha bir belli etmektedir. Kişinin kendisine, ailesine, toplumuna ve en sonunda ülkesine maalesef düşman olacak bir hale dönüştürmektedir.

d- Ötekileştirici Dil: Bölüm-A, Madde-1'de bu konuya değindiğimizden açmaya gerek görmüyoruz.

e- Yok Sayma: Birlikte iş yapabilme imkanlarının olmaması... İronik olarak şu örneği vermemiz yerinde olacaktır: Covid-19 nedeniyle Diyarbakır cezaevindeki mahkumlar kolonya üretiminde bulundular. Gayet şık bir hareket olduğu su götürmez bir gerçektir. Fakat iş bu birlikteliği cezaevine girdikten sonar değil, cezaevine girmeden önce başarmak gerekiyor.

Gençlerin bir konu hakkında ne düşündüğünün önemsiz görülmesi... Yapılan toplantı veya etkinliklerde fikri paylaşımlarından ziyade onlardan konuşmacıyı dinlemelerinin istenmesi... Yine bu organizasyonlarda gençliğin kendine rol model alabileceği rüşdünü ispatlamış (yaşlı değil) olabildiğince genç yazar, şair, aktivist, seyyah,  yabancı ülkelerdeki sosyal projelere katılanlar, yardım gönüllülerinin davet edilmesi...  Sorma, sorgulama ve eleştiri yapma kültürünü oluşturmada yetersizlik... gibi hususlara dikkat edilmelidir.

f- Popüler Kültür: Özellikle son yıllardaki dizi, film, youtube videoları gençlerimizi hayal dünyasında yaşamaya itmiştir. Gerçek ile kurguyu ayırma donanımına sahip olmayan gençlerimiz bunların etkisinde kalarak zihni bunalımlar yaşamaktadır.

Dizi, film veya video yapmak, çekmek, yazmak yerine filmlerdeki karakterler gibi olmak istemektedirler. Gerçek hayatta öyle umduklarını bulamayınca bir süre sonra hem kendilerine hem çevrelerine zarar vermektedirler.

Popüler Kültür'ün tasfiyesi günümüz dünyasında neredeyse imkansız gözüküyor. Bu yüzden gençlerimize bu alanı olumlu örnekliklerle doldurabilecek atölyeler kurulmalıdır.

Bu atölyelerde Platon'un "Devlet" kitabında Sokrates'i konuşturarak bahsettiği müzik ve beden eğitimi uygulamalarına yer verilebilir. Beden eğitimi uygulamasında yine aynı kitapta bahsedilen çıplaklıktan ise kaçınmak gerekir. Ayrıca Anthony Burgess, "Otomatik Portakal" kitabında müzikle beraber duyulan olumsuz hazdan bahsetmektedir. Buna da dikkat edilmelidir.

g- Yıllara Varan Ülke İçi Ve Ülke Dışı Çatışmalar: Elli yıla varan bir terör sorunu; bu sorunu doğuran bazı etkenlerin, devlet içindeki yuvalanan kimileri eliyle sürekli kaşınmak istendiğinden giderilmesine bir türlü izin verilmemesi; ve ülke dışındaki yaşanan gelişmeler, savaşlar ve katliamlar gençlerdeki ileriye dönük bakışlarını olumsuz yönde etkilemektedir.

ğ- İdeolojik Faaliyetler: HDP dönemlerinde şehirdeki belediyeye ait yerlerde örgüt propagandasının yapıldığı bilinmektedir. 6-7 Ekim olaylarının bile bu gibi yerlerde organize edildiğine yönelik duyumların olması ideolojik faaliyetlerin ne denli etkili olduğunu göstermektedir.

Bunların yerine daha iyisi, daha güzeli ve daha doğrusu konulmalıdır. Kendini gençliğe adamış veya adayan tecrübeli, bilgili ve bu coğrafyanın irfanını kuşanmış kişilere buraların yetkisi verilmelidir.

Yine işinin ehli gözetimler tarafından her türlü ideanın tartışılmasının zemini oluşturmalıdır. Ki bu yöntemler gençliğin fikirlerini meşru olmayan bir yolla ifade etme tuzağına düşmesini engelleyecektir.

h- Üç Hane Mengenesi: Diyarbakır'da son yıllarda gelişen ve sonunu hane ile bitirdiğimiz üç alan var.

Bunlardan birincisi İnşaathanedir. Şehrin birçok verimli arazisi maalesef yapılan düzensiz imar ve iskan çalışmalarıyla heba edilmiştir. Her görülen boş alana inşaat yapılmıştır. Daha az emekle daha çok kazanç sağlamak için üretim imkanları yaratmak ve iş imkanı oluşturacak fabrikalar kurmak yerine maalesef yatırımcılarımızın çoğu bu alana kaymıştır.

Yatırımcılarımız bu alanlardan sıyrılıp toplum için daha faydalı olacak alanlara yöneltilmeli ve bu konuda desteklenmelidir. İnşaat alanında zorlaştırıcı maddeler oluşturulmalıdır.

İkincisi Kumarhane/Bahishanedir: Diyarbakır'daki internet cafe adı altındaki çoğu işletmede bahis oynatıldığı bilinen bir gerçektir. Çoğu çocuğumuz bu bilgiden habersiz olarak bu gibi yerlere girmektedir. Daha o yıllarda kumarın başka bir çeşidi olan bahisle ve daha kötüsü bu gibi yerlerde uyuşturucuyla tanışmaktadır.

Kumar gibi bu illet de birçok evi yıkmakta ve yuvaları dağıtmaktadır. Bir anda zengin olma hevesiyle her şeylerini kaybeden gençlerin travma yaşamalarına sebep olduğunu düşündüğümüzde bu gibi yerler için yapılması gerekenler önümüzde durmaktadır.

Bu gibi yerlerde yaşanılan maddi kayıplardan dolayı yaralama ve öldürmelerin yaşandığı diğer bir gerçektir. Böyle durumlarda çevredekilerin şikayetlere rağmen bazı yetkililerin -iddialara rağmen ihtimal vermek istemediğimiz- bir takım nedenlerden dolayı bu yerlere işlem yapmadığı duyumlarımız arasındadır. Bu duyumların oluşmasına sebebiyet verilmeyecek önlemler alınmalıdır.

Kültürümüzün bir parçası olan kıraathaneler için de durum farklı değildir. O da içeriğinden farklı bir hale dönüşmüştür. Konuşmanın, tartışmanın, okumanın yapıldığı bu yerler önce kahvehaneleşmiş ve ardından kumarhaneleşmiştir. 

Üçüncüsü Fuhuşhanedir: Fuhşa çok kolay ulaşılabildiği bir zamanda yaşıyoruz. Günahın bir "tık" kadar yakın olduğu günümüzde maalesef fuhuş mahalle aralarına kadar girmiş bir vaziyettedir.

Çeşitli nedenlerle bu bataklığa düşmüş kadınlarımızın, kızlarımızın dertlerine çare üretmek ve onları topluma kazandırmak için gerekli alt yapı çalışmaları ivedilikle hazırlanmalıdır. Bu kadınlarımız uzaydan gelmemiştir. Muhakkak birilerimizin akrabalarıdır.

Kötülemek, yüz çevirmek kolay olanıdır. Oysa en güzeli -ki güzel olan bedel ister- onların ellerinden tutmak ve bedenlerinin meta olarak kullanılmasına izin vermemektedir. Bu kişileri tespit etmek zor olmasa gerek... Düştükleri bu bataklığın nedenlerini bulmak ve bataklığı kurutmakla beraber aynı zamanda ev atölyeleri kurdurtarak üretime katkı sağlamaları istenmelidir. Artık bedenleri değil; ürettikleri el emeği göz nuru ürünler belediye veya özel fuarlarda halka teşhir edilebilir.

Bir Diyarbakır Dosyası: Bölüm-A Sonu.

(İkinci bölüme geçmeden önce Sayın Valimize şehrimize hoş geldiniz demek istiyoruz. Öneri, görüş ve tavsiye çağrısını oldukça değerli bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz.) 

Bölüm-B

Bu bölümde çok sevdiğimiz bir hikayeyi paylaşıp ve daha önce Diyarbakır hakkındaki birkaç yazımızdan faydalanarak dosyamızı sonlandıracağız.

Madde-1) İnsan Düzelirse Dünya Düzelir.

Bir baba, uzun süredir üzerinde çalıştığı projesini hafta sonu bir kez daha gözden geçirerek tamamlamak niyetindeydi. Yedi sekiz yaşlarındaki oğlu ise, babasından kendisini dışarıya çıkarıp gezdirmesini istiyordu. Baba, yarım saatlik bir işinin olduğunu, işi bitirir bitirmez çıkacaklarını söylese de çocuk hemen çıkmak için ısrar ediyordu. Çocuğu bir süreliğine meşgul edecek bir şey arayan baba, eline geçirdiği dünya haritasını parçalayarak çocuğa verdi ve parçaları bir araya getirerek haritayı düzeltmesini istedi.

Baba, çocuk haritayı düzeltmek için epeyce uğraşır, bu arada ben de işi tamamlarım diye düşünürken çocuk:

- Baba, düzelttim, diyerek geldi. Baba şaşırmıştı, bu kadar kısa sürede nasıl yaptığını sordu.

Çocuk:

- Haritanın arkasında bir insan resmi vardı, insanı düzeltince dünya düzeldi, cevabını verdi.

Çocuk, farkında olmadan veciz bir söz söylemişti: “İnsan düzelince dünya da düzeldi.”

Bu hikayeden yola çıkarak diyebiliriz ki; Diyarbakır'ın gençlerini düzeltirsek eğer toplum düzelir. Toplum düzelirse şehir düzelir. Şehir düzelirse ülke düzelir.

Bir şehrin siması orada yaşayanların simasıyla eşdeğerdir. Simayı yansıtan ise kalptir. Kalbi güzel olanın siması güzel olur. Siması güzel olanın şehri güzel olur. Bir şehrin kalbine dokunmadıkça yani insanını güzelleştirmedikçe yapılacak her türlü çalışma makyaj olmaktan öteye geçmeyecektir. Ve bilinir ki en kaliteli makyajlar bile belli bir saatten sonra tüm ışıltısını yitirir. Işıltısını yitirmekle kalmayıp birde cilde zarar verir.

Bütün bundan dolayıdır ki şehrin dış çeperine yönelik çalışmalardan artık dönülmelidir. Hızla iç çeperine yani insanına yönelinmelidir. Diğer güzellikler kendiliğinden gelecektir.

Madde-2) Yazı Başlığı:  Atakan Arslan Olayı Diyarbekir'e Ne Söylüyor?*

Hayat, Boşluk Kabul Etmiyor!

Doğru, pasif kaldığı sürece aktif yanlış karşısında hiçbir değerinin olmadığı bilinen bir olgudur. Bu yüzden denilebilir ki pasif doğruluk dolaylı olarak aslında bir şerdir. Çünkü boşluk kabul etmeyen hayat karşısında pasif doğru aldatıcıdır ve hiçbir değeri yoktur. 

Ne demek istediğimizi Diyarbakır örnekliğinde biraz daha açmaya çalışalım. Mesela, Diyarbakır'da kayyum öncesi belediyecilikte yapılan işlere bir bakalım. Hem alt hem üst yapının iyileştirilmesi adına yapılan işlerde sürekli cılız kalındığı bir vaka... Ama buna rağmen HDP adaylarının seçimleri kazandığına şahit oluyoruz. Ve her seçim sonrasında, diğer partilerin "peki bu nasıl oluyor?" sorusuyla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Oysa bu sorunun cevabı oldukça basit: Hayat boşluk kabul etmiyor!

Peki Bu Nasıl Oluyor?

Şöyle ki... Toplum ve geleceğin seçmeni gençlerle ilgili çalışmalar yapılmadıkça "peki bu nasıl oluyor" sorusu sorulmaya devam edilecektir. Özellikle hükümetler nezdinden istediğiniz kadar bir şehrin çehresini değiştirmek için hizmetlerde bulunun. Eğer siz fikirsel anlamda o toplumun gençleri için alternatifler oluşturmuyorsanız sizler için kaçınılmaz son her defasında aynı olacaktır.

Diyarbakır'daki durum budur. AK Parti hükümetleri eliyle şehre yığınla hizmet yapılmıştır. El-Hak doğrudur. Lakin buna karşın seçimlerde elde edilen sonuç hiçbir vakit istenilen gibi olmamıştır. Bunun nedeni bellidir. Nedeni, yıllardır göz ardı edilen ve ideolojik saplantı dışına bir türlü çıkarılmayan gençlerdir. Çünkü hayat boşluk kabul etmemektedir!

İşin bu kısmında HDP ve türevlerinin belediyeler aracılığıyla Diyarbakırlı gençlere yönelik ideolojik çalışmalarını gözden kaçırmamak gerekiyor. Dimağlarına, -kendilerince doğru buldukları- belli bir ideolojinin zerk edildiği gençlerin o toplumun geleceğini oluşturacağını unutmamak gerekiyor. Ve böylece hayatın boşluğu kabul etmediği hakikati bütün çıplaklığıyla konunun muhataplarının önünde duruyor.

Doğru , Hayatın Her Alanında Olmalıdır.

Hayatın boşluk kabul etmediği hakikati birçok alanda değerlendirmeye matuftur. Bunlardan biri de adli suç olaylarıdır. Bu konuda örneğimiz içimizi acıtsa bile yine Diyarbakır olacaktır. Diyarbakırlı gençlerin durumu, 'doğru' olanın tersi bir istikamette seyrettiği aşikardır. Şehirdeki uyuşturucu, alkol, kumar ile paralel seyreden adli suç oranının yüksekliğine baktığımızda konunun ne denli vahim olduğu ortaya çıkacaktır.

Uzatmamak için istatistiki bilgiler vermeyerek; suç ve suça teşvik unsurlarının Diyarbakır'da hayli kabarık olduğunun bilinmesinin kanaatimizce yeterli olacağını düşünüyoruz.

"Neden böyle?" sorusunun cevabı da yine aynıdır. Çünkü hayat boşluk kabul etmemektedir. Gençleri suç ve suça teşvik unsurlarının dışına çıkaracak alternatifler oluşturulmadıkça bu hep böyle olacaktır.

(...)

Nasıl?

Diyarbakır'da ivedilikle atılması gereken üç adım vardır:

1) Şahsımın da ikamet ettiği Diyarbakır Bağlar ilçesinde sosyopolitik bir çalışma yapılmalıdır.

2) Fatih Mahallesi, Kuruçeşme ve Hatboyu üçgeninde kapsamlı bir güvenlik ve ıslahat projesi ele alınmalıdır

3) İlk iki madde Tolstoy'un Diriliş kitabında suç ve suçlulara yönelik tartışmaya açtığı konular üzerinden gerçekleştirilmelidir. Ve bu kitap Adalet ve İç İşleri Bakanlığı tarafından bu kurumlarda çalışan herkese okutulmalıdır.

Çağrı...

Başta Diyarbakır Valiliği olmak üzere bürokrasiden STK'lara varıncaya dek şehrimizin kurum ve kuruluşlarının gençlerimize yönelik çalışmalar yaptığını biliyorum. Fakat bu çalışmalar birçok nedenden dolayı nakıs kalmaktadır. Lakin Atakan Arslan olayı bize bir kez daha göstermiştir ki gençlerimiz için hiçbir mazeret geçerli değildir. Toplumun her kesiminden geniş katılımlı istişarelerle gençlerimize aktif doğru örnekliğiyle ulaşılmalıdır. Hiçbir şey için hala geç değildir.



Öneri: Her parkın içine kütüphaneler oluşturulabilir. Bu kütüphanelerde Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arapça eserlerin yanında farklı dillerden oluşan kitaplar bulundurulmalıdır. Gerektiği taktirde halktan bu konuda destek istenebilir.  Ayrıca en küçük parkta bile okumayı seven ve çocuk/genç ile iletişim kurmayı seven kişiler istihdam edilebilir. 

Madde-3) Yazı Başlığı:  Bir Bağlar Hikayesi: Aşık İle Maşuk**

(...)

Sevgili Maşuk, 

İnsanlarımı özledim. O muhterem insanlığı özledim. Hem de çok özledim. 

Onlardı ki bırak uyuşturucu, kumar, fuhuş batağına düşmesini; gençlerini akşam ezanından sonra dışarı bırakmaya kıyamazlardı. Onlardı ki bırak sözüne itiraz etmeyi; yaşlılarını elinde poşetleriyle sokağın başında görse koşarak o poşetleri alıp evine kadar taşırlardı. Onlardı ki bırak arkasından konuşmayı; kadınları ve kızları önlerinden geçene kadar kenara çekilip saygıyla beklerlerdi. Onlardı ki bırak her an küfür edeceklerinden korkmalarını; çocukları sevindirmek için ceplerinde sürekli şeker bulundururlardı. 

Onlardı ki akrabadan daha yakın komşulardı. Düğünlerinde neşelenir, taziyelerde beraber hüzünlenirlerdi. Onlardı ki darda kalanın derdine derman olur, hastanın refakatine koştururlardı. 

Onlardı ki temizliğe önem verirlerdi. Herkes kapısının önünü temizler, sokaklar miski amber kokardı. Onlardı ki evlerinde pişen yemeğin kokusu komşusuna gitmiştir diye bir tabakta komşusuna yollarlardı. 

Heyhat!

Bana, "Beni sevecek, beni saracak, sırtımı sıvazlayacak, başımı okşayabilecek; aşkıma karşılık verecek misin?" diyorsun. 

Aşkına karşılık vermeden önce şimdi sen söyle!

Bana bütün bunları ve dayanamayacağını bildiğimden dolayı anlatmaktan vazgeçtikleri mi geri getirebilecek misin? Yoksa karşında gördüğün şu çirkin, kocamış ve çocukluk aşkından artık çok uzakta olan Bağlar'dan kaçacak, aşkını kalbine gömüp gidecek misin?"

Madde-4) Yüreğim bu acıyı kaldırmıyor.

Şehrimde, semtimde her gece ve her gündüz gençler birbirinin üzerine kurşun yağdırıyor. Ya biri katil oluyor, ya biri yaralanıyor ya da biri ölüyor. Onlar böyle birer birer yok olurken; onların yok oluşunu şahit olan ben ise her gün ölüyorum.

Yaralamak ve yaralanmak... Ölmek ve öldürmek... Suçlamak ve ceza vermek...

Peki sonra?

Görmezden, duymazdan, bilmezden gelsek bile değişen bir şey olmuyor, olmayacak. Hemen hemen her gün ve daha birkaç dakika öncesine kadar burnumun dibinde sıkılan silahlar yine patlayacak.

Yalvarırım bu gençlere yardım edelim. Ellerinden tutalım. Bir şeyler yapalım.

Uzun süredir şehrimdeki, semtimdeki gençlerimizin sorunlarını anlattığım yazılar yazıyorum. Ve bunların sadece bir yazı olarak kalmamasını istiyorum.

Çünkü ben, evlatlarının silahla vurduğunu veya vurulduğunu öğrenen anaların cinnet geçiren hallerini görmeye artık dayanamıyorum.

Bir Diyarbakır Dosyası: Bölüm-B. Son.

Dipnotlar:


6 yorum:

  1. Allah razı olsun abi emeğine sağlık çok güzel bir yazı kaleme almışsın. Belirttiğin problemlerin en kısa zamanda umarız ivedili dikkat alınır. Yeni valimize de hoş geldin diyor görevinde başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.

      Saygılarımla...

      Sil
  2. Gerçekten kaale alınıp istifade edilmesi gereken bir yazı teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum. Umarım dediğiniz gibi istifade edeni çok olur.

      Saygılarımla...

      Sil
  3. Diyarbakirda yaşamıyorum ama sehrinizi dert edinip sorunlari dusunmeniz, cozum icin somut önerilerde bulunmaniz, bunu da gayet makul ve guzel bir dille yapmaniz yaziyi sonuna kadar okutuyor. Unarim yetkililerin de dikkatini çeker ve insaallah -basta kendim olmak uzere- baska okurlar da bunu örnek alarak sorunlarin çözümü için ellerini tasin altina koyar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Umarım dediğiniz gibi olur ve meramımız gereken yerlere ulaşır.

      Saygılarımla...

      Sil